Hz. Peygamber (s.a.s.)’in doğduğu evin bulunduğu yerin ziyaret edilmesi de ibadetin bir parçası değildir.
Peygamber Efendimizin doğduğu evin yeri, bugün Mekke kütüphanesi olarak kullanılan binanın bulunduğu yerdir. Harem-i Şerif’in kuzeyinde, yaklaşık 300 metre uzaklıktadır. Burada Allah Resûlü’nün dedesi Abdulmuttalib’in evi varmış. Sonra oğulları arasında paylaştırılmış ve bugünkü Mevlid-i Nebî’nin, yani kütüphanenin bulunduğu yer, Allah Resûlü (s.a.s.)’nün babasına verilmiş, ondan da Allah Resûlü (s.a.s.)’ne intikal etmiş. Buraya ‘Peygamberin doğduğu yer’ anlamında ‘Mevlid-i Nebî’ denmektedir. Tarih içerisinde Peygamber Efendimizin doğduğu ev birçok defa el değiştirmiş, sonunda Harun Reşid’in annesi Huzeyran Hanım burayı satın alıp mescide dönüştürmüştür. Tarih boyunca birçok defa tamir edilmiştir. Bugünkü yapının, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapıldığı ifade edilmektedir. Eski bina yıkılarak yeniden yapılmak suretiyle şimdiki hâline getirilmiştir. Daha sonraları kütüphane hâline getirilen bina Mekke Evkaf İdaresine devredilmiştir.
Burayı ziyaret eden Müslüman’ın hatırlaması gereken en önemli olay, belki de bu mıntıkada ilk müslümanların karşılaştıkları sıkıntılar ve işkencelerdir. Özellikle de müslümanlara karşı boykot olayında müslümanların bu bölgede çektiği büyük acılardır. İslâm’ın insanların gönlüne ulaşmasına engel olamayan Mekkeli müşrikler, bu defa değişik ve çok acımasız bir yöntemle Hz. Peygamber (s.a.s.)’in davetini engellemeye yöneldi. Müslümanları boykota karar verdiler ve onları, o zaman Şi’b-i Ebi Talib denilen bu bölgede kuşatma altına alarak onlarla her türlü ilişkiyi kestiler. Müslümanları açlığa mahkûm ederek İslâm’ın önünü kesmek istiyorlardı. Kendileri her türlü sıkıntıya katlanan müslümanları, çocuklarının açlık çığlıkları ile yola getirmek (!) istiyorlardı. O zaman Müslüman olmanın bedeli çok ağırdı. Ama Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çevresinde kenetlenen bir avuç Müslüman, en ağır sıkıntılara ve acılara imanları sayesinde katlandılar ve yıllarca süren bu çok ağır günleri de yüce Allah’ın yardımıyla geride bıraktılar.
Bugün sahip olduğumuz insanî değerlerin bize kadar ulaşmasında ve İslâm nimetine nail olmamızda tahammül güçlerini aşan nice sıkıntılara ve acılara büyük bir fedakârlık, azim ve sebatla dayanan ilk müslümanların büyük payı vardır.
Hiçbir sıkıntı çekmeden nail olduğumuz değerlerin kıymetini daha iyi anlamamıza ve ilk müslümanların hiçbir dünyevî karşılık beklemeden bu büyük nimeti başkalarına ulaştırmak için nasıl çaba sarf ettiklerini kavramamıza vesile olabilirse, bu ziyaret amacına ulaşmış olur.