Çevre için ahlâkî bir sorumluluk üstlenen ve emanet bilinciyle tüketen her insan, sıfır atık kampanyalarına katkı sağlayarak temiz ortamların ve yaşanılır bir çevrenin oluşmasına destek sunacaktır. “Duyarlı tüketici” olmak, hem israfın önüne geçilmesi hem de çevre felaketlerinin azaltılması yolunda en kıymetli adımdır.

Rahmanın değerli misafirleri

Mekke, Medine, Arafat, Müzdelife, Mina ve cemerât mukaddes mekanlardır, Allah ve Resulü tarafından harem kılınan topraklardır. Buralarda bulunduğumuz süre içerisinde saygı ve hürmette kusur etmemeliyiz. İmanımızın ve takvamızın gereği olarak, her adımımızda özenli davranmalıyız. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurur; “Her kim Allah’ın nişanelerini yüceltirse şüphesiz ki bu, kalplerin takvasındandır.” (Hac, 32)

 

Mübarek yolun yolcuları

Hac, hürmet ve hassasiyet ister. Sabır ve metanet gerektirir. Nezaket ve merhametle ifa edilir. Hac yolculuğu boyunca bir müminin hem Allah’ın koyduğu kurallara ve haccın şiarına, hem de Rablerinin lütuf ve rızasını dileyerek Beytülharâm’a yönelmiş insanlara saygılı olması Kur’an-ı Kerim’in emridir. (Mâide, 2)

 

Allah’ın misafirlerine saygı, kutsal mekânların saygınlığındandır!

Bu kutsal topraklarda hepimiz birbirimize emanetiz ve hepimiz misafiriz. Dünyanın dört bir tarafından Allah’ın ikramı ve yardımı sayesinde Kâbe’ye gelen müslümanlar, Rabbimizin misafirleridir. Onlara karşı hoşgörülü, affedici, nazik ve sabırlı davranmalıyız. Çünkü bu mukaddes beldenin Sahibi onları seçmiş, Evine davet etmiştir. O halde, eşsiz görüntüsü ve kokusuyla Kâbe’nin şerefi ve değeri ne kadar büyükse, Kâbe’ye gelen müminler de öyle değerli ve saygındır.

 

Farklılıklarımız zenginliğimizdir!

Dili, rengi, ırkı farklı ama imanı ve kıblesi aynı olan milyonlarca insanla Kâbe’nin gölgesinde buluştuk. Bunlar bizim din kardeşlerimizdir. Muhammed ümmetinin fertleridir. Elbette farklı alışkanlıklarımız, adet ve geleneklerimiz olacaktır. Ama bu farklılıkları zenginlik olarak kabul etmeliyiz. Kardeşine karşı kaba ve kibirli davranmak, bencilce kendi menfaatini gözetip kardeşlerini yok saymak bir mümine yakışmaz! Unutmayalım ki, üstünlük ırkta, renkte veya cinsiyette değil, takvadadır. Allah katında en değerli olanımız, O’na karşı sorumluluk bilinci en yüksek olandır.

 

Kutsal mekanların kirlenmesine gönlümüz razı olur mu?

Nice peygamberin ziyaret ettiği, İslam güneşinin doğduğu, Sevgili Peygamberimizin karış karış dolaştığı yerlerdeyiz. Ashab-ı kiramın nefes aldığı şehirlerde, yürüdüğü sokaklardayız. Böylesine anlamlı ve kıymetli bir emanet zedelenir mi? Hacı olup arınmaya gelmişken, kutsal mekanlar kirletilir mi?

 

Çevreye atılan her çöp, kağıt peçete, pet şişe ve naylon poşet haremin dokunulmazlığına zarar veriyor.

Her yıl arkalarından dağ gibi çöp yığınları bırakan hacılar, temiz ve nezih bir ibadetten mahrum kalıyor. Mümin hem bedenini ve ruhunu hem de çevresini temiz tutar. Zira Peygamber Efendimizin ifadesiyle “Temizlik imandandır.” Evimizi nasıl itinayla koruyup temiz tutuyorsak, Allah’ın Evini de öylece korumalıyız. Atıkların toprağı ve suyu zehirlemesine izin vermemeliyiz. Çevreyle dost “yeşil bir hac” için gayret göstermeliyiz. Unutmayalım ki, çevremiz en değerli hazinemizdir.

Bilinçlerimiz arındığında çevremiz de temizlenecek

Bugün yaşanan çevre bunalımının hayat felsefeleri, inançları ve milliyetleri ne olursa olsun bütün insanlığı çember altına almış olması, çevreyle ilgili sorumluluğu da hepimize ayrı ayrı yüklemektedir. Bu noktada asıl mesele, eğitimsizlik değil, zihniyet sorunudur. O hâlde sağlıklı bir zihniyet inşasına ihtiyacımız vardır. Çevre kirliliği, bilinç kirliliğinin kaçınılmaz sonucudur. Bilinç arınması ise ancak çevre hakkında güçlü ve yerinde bir değer eğitimiyle mümkündür. Mümin, tabiatı boyunduruk altına almayı ya da sömürmeyi değil, onun değerlerine ve ritimlerine ayak uydurmayı hedefleyen, güzel ahlâklı insandır. Çevre sorunlarının çözüm anahtarı da işte bu insanın elindedir!

 

Asla ümidimizi ve gayretimizi kaybetmeyelim

Çevre hakkında duyarlılık geliştiren ve ahlâkî tutumları pekiştiren bir eğitimin yaşı ve cinsiyeti yoktur. Bir diğer ifadeyle, çevre ahlâkı eğitimi, insanla yaşıt olmalıdır. Gözünü açıp dünyayı gördüğü andan itibaren çevresi hakkında sağlıklı bir duygu ve düşünce örgüsü geliştirebilmesi için çocuklarımıza özen gösterelim. Onları insan olarak sorumluluğunun farkında olan, emanet bilincine sahip, çevresiyle ve çevrenin Yaratıcısıyla sağlıklı bir ilişki kurabilen, bencillikten uzak, duyarlı, merhametli bireyler olarak yetiştirelim.

Çevremizi korumak ve geleceğimizi kurtarmak için sadece kanunları hatırlatan ve kuralları önceleyen bir yaklaşım yeterli değil! Sloganlarla, ürkütücü haberlerle ve dünyanın geleceği hakkındaki facia senaryolarıyla çevre bilinci oluşturmak mümkün görünmüyor. Aksine hepimiz bir “iç disipline” kavuşmalı, kendimiz dışındaki varlıkları nasıl algıladığımızı gözden geçirmeliyiz. Doğru algı, dinimizin öngördüğü varlık ve değer algısıdır. Peygamberimizin, çevresindeki canlı-cansız bütün varlıklarla geliştirdiği ahlâkî ilişki tarzı, çevre bunalımını tarih sahnesinden silecek kadar güçlüdür

O hâlde, dünyamızı, ekosistemi ve gelecek nesilleri tehdit eden çevre sorunları karşısında “Gerçekten ne yapabiliriz?” sorusuna şu cevabı verebiliriz: “Kendi düşünce ve davranışlarımıza bir çeki düzen vererek işe başlayabiliriz!”

İsrafla mücadele edelim

İslâm, insanın fıtratına hitap eder; aklına ve duygularına seslenir, daima dengeli ve itidalli bir hayat sürmesini tavsiye eder, aşırılığın her türlüsünden uzak durmayı emreder. Kur’an’da “Ey Âdemoğulları! Her mescid(e gidişiniz)de güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 7/31) buyrulur.

Dinin gayesi, insana insanca yaşamayı, şahsiyetli ve erdemli bir hayat sürmeyi öğretmektir. Bu da aşırılıktan ve israftan uzak durmakla mümkündür. Müslümanlar Kur’an’da şöyle tanımlanır: “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.” (Mâide, 5/87) Tüketim ve harcamanın en aşağı derecesi cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israftır. Allah, israfı da cimriliği de haram kılmış, iktisatlı olmayı emretmiştir.

Sevgili Peygamberimiz, ömrü boyunca gösteriş ve kibirden uzak, sade, mütevazı ve mutedil bir hayat yaşamıştır. Onun hayatının hiçbir safhasında aşırılık ve savurganlık yoktur. Konuşması, gülmesi, yeme-içmesi, giyim kuşamı hatta hüznü ve öfkesi bile mutedildir. Bugün israf yüzünden çöpe giden tonlarca ekmek, bilinçsizce boş yere kullanılan yığınla ilaç, ihtiyaç olmadığı hâlde tüketilen elektrik ve su, sadece kişisel değil millî servetimizin de heba olması anlamına gelmektedir. Halbuki her biri bize Allah tarafından bir süreliğine emanet edilmiş olan bu nimetler, değerlerine uygun biçimde kullanılmayı hak etmektedir.

Herkes bir bardak suyu israf etse, bir tabak yemeği çöpe dökse, aç kıtaların insanlarını aylarca doyuracak kadar yiyecek ve içecek boşa gitmektedir. Oysa bugünlerin bir de yarınları, bu ülkenin bir de gelecek nesilleri vardır. Bugünün iştahına, zevk ve eğlencesine, lüks ve israfına aldanan insan, yarınlarını tehlikeye atmıyor mu? O hâlde israfın önüne geçmek için en ufak bir lokmayı bile zayi etmemek gerekir. Unutmayalım ki, “Sıfır atık, sıfır israf” sloganıyla hareket ederek israfa dur demek, hepimizin görevidir.

“Sıfır atık” bilinciyle hareket edelim

İnsan, hayatta kalmak için yer, içer, giyer, tüketir ve bunun sonucunda atık maddeler ortaya çıkar. “Sıfır atık”, israfın önlenmesini, kaynaklarımızın daha verimli kullanılmasını, atık oluşumunun engellenmesini veya en aza indirilmesini sağlayan bir bilinçlenmedir. Oluşan atıkların kaynağında ayrıştırılarak toplanması ve geri kazanımı da bu bilincin bir parçasıdır.

Dünya üzerindeki nüfus ve yaşam standartları artarken tüketimde de kaçınılmaz şekilde bir artış yaşanmaktadır. Düşünmeden tüketmeye ve tükettiğiyle övünmeye teşvik edilen günümüz insanı, şuursuzca harcayıp israf ettiğinde dünyanın dengesini bozmaktadır. Dolayısıyla israfın sonlandırılması ve doğal kaynaklarımızın verimli kullanılması her geçen gün daha önemli hâle gelmektedir.

Bu bağlamda; kağıt, metal ve plastik başta olmak üzere ev ve işyerlerinde ortaya çıkan atıkların sınıflandırılması, geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmesi, bu sayede hem madde hem de enerji tasarrufuna gidilmesi “sıfır atık” bilinciyle mümkündür.