Umre yapmak üzere ihrama giren fakat umre yapacak kadar kendini sağlıklı hissetmeyen kişi, sağlığına kavuşuncaya kadar ihramlı olarak bekler; iyileşince tavaf ve sa’yini yaparak tıraş olup ihramdan çıkar. Tavaf ve sa’yini ertelemesinden ötürü de bir ceza gerekmez. Ancak bu bekleme süresi içinde ihram yasaklarına riayet etmesi gerekir. Şayet bekleyemeyecek durumda ise muhsar sayılır; Harem bölgesinde bir kurban kestirerek ihramdan çıkar. İyileşmesi ve imkân bulması halinde tamamlayamadığı bu umresini kaza eder.
Tavaf, İslam âlimlerinin tamamına göre umrenin farzıdır. Bir ibadetin farzı terk edilince o ibadet batıl olur; yeniden yapılması gerekir. Sa’y ise, Hanefi mezhebine göre umrenin vacibidir. Meşru bir mazeret olmadan terkedilirse dem gerekir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise sa’y etmek haccın ve umrenin rükünlerinden biridir. Sa’y yapılmazsa hac ve umre geçerli olmaz. Bu nedenle adı geçen mezheplere göre umrenin tamamlanması için tavafla birlikte sa’yin de mutlaka yapılması gerekir.
Haccın ancak hac aylarında yapılabilmesine karşılık umre için belirlenmiş herhangi bir zaman yoktur. Arefe ve bayram günleri (teşrik tekbirlerinin getirildiği 5 gün) dışında her zaman umre yapılabilir. Arefe günü sabahından bayramın 4. günü güneş batıncaya kadarki süre içinde ise umre yapmak tahrîmen mekruhtur. Çünkü bu günler hac menâsikinin yapıldığı günlerdir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre hac yapmaya niyetli olmayanlar teşrîk günleri dâhil yılın her gününde umre yapabilirler. Mâlikî mezhebine göre hac yapmaya niyetli olanlar bayramın 4. günü güneş batıncaya kadar, Şâfiî mezhebine göre ise veda tavafı dışında haccın bütün menâsiki tamamlanmadıkça umre yapamazlar.
Temettu haccı yapan kimselerin umre yaptıktan sonra hac ihramına girinceye kadarki süre içinde, Arafat vakfesinden önce tekrar umre yapmaları caizdir. Hanefi mezhebine göre bu kimseler için efdal olan, umre yapmak değil, tavaf etmektir. Ancak metaf alanındaki izdihamı dikkate alarak hareket etmeleri uygun olur. Umre mevsiminde umreye gidenlerin de, Harem hudutları dışına çıkarak ikinci, üçüncü… vs. umre yapmaları caiz ise de tavaf yapmaları daha faziletlidir.
Bir kimsenin umresini tamamladıktan sonra yeni bir umre yapabilmek için tekrar Harem bölgesi hudutları dışına çıkarak orada ihrama girmesi gerekir. Bu konuda en çok bilinen yer, Hz. Âişe Mescidi’nin bulunduğu Ten’îm’dir. Bu itibarla mîkâta gitmesi gerekmez.
Bir ibadetin yükümlülüğünden kurtulabilmek için o ibadetin vaktinde özel niyetiyle, şartlarına riayet edilerek yerine getirilmesi gerekir. Bu itibarla, yapılacak umre ve nafile tavaflar ne kadar çok olursa olsun, hac ibadetinin yerine geçmez.
Haccın farz olması için hac mevsiminde bu farîzanın ifa edileceği yerlerde bulunma imkânına sahip olmak gerekir. Bu iki şarttan biri eksik olursa kişiye hac farz olmaz. Dolayısıyla hac mevsiminde değil de başka bir vakitte Mekke’de bulunan bir kimse hac mevsimi başlamadan oradan ayrılmak zorunda kalır ve hac vaktinde tekrar gitme imkânı bulamazsa, sırf Mekke’de bulunmuş olmasından dolayı kendisine hac farz olmaz. Ramazan umresini yaptıktan sonra Şevval ayının başında Mekke’de bulunan kimselere yetkili makamlarca hac yapılacak vakte kadar izin verilmediği için bu kişilerin de o yıl hac yapması farz olmaz.
Kur’anı Kerim’de geçen veya Hz. Peygamber (s.a.s.) ile sahabeden rivayet edilegelen duaları okumak, yerinde ve daha uygun olsa da bu duaları aynen okumak zorunlu değildir. Arzu edenler bu dualardan yararlanabileceği gibi, önceden bildiği ve devam etmekte olduğu duaları da okuyabilirler. Arapça okumayı bilmediği için kitaplarda yer alan duaları telaffuz edemeyen veya telaffuzda güçlük çekenler, okumak istedikleri duanın tercümesini de okuyabilirler. Esasen kişinin Yüce Yaratıcıya gönlünü açıp yakarmasında en güzel yol, içinden geldiği gibi dua etmesidir.
Belli şartlarda başkası adına vekâlet yoluyla ibadetin yapılması sadece farz olan hacda mümkündür. Yükümlülük olmadığı için başkası adına nafile umre ve tavaf yapmak yerine; kişinin kendi adına umre ya da nafile tavaf yaparak sevabını ölü veya diri dilediği kimselere bağışlaması uygun olur.
Tavafa başlarken her şavtın sonunda ve sa’ye başlarken Hacerülesved’i istilam etmek sünnettir. Tavaf mahalli tenha olur ve Hacerülesved’e yaklaşmak mümkünse öpülür; öpme imkânı bulunamaması halinde ise bu sünnet uzaktan eller kaldırılıp, “Bismillahi Allahu ekber” denilerek selamlamakla yerine getirilmiş olur. Hacerülesved’e dokunamamak hiç bir surette tavafta bir eksikliğe sebep olmaz. İzdiham olması halinde Hacerülesved’i öpmek için başkalarına eziyet etmek, kadın erkek karışık halde bulunmak ise caiz değildir.